Bloomberg Businessweek / Öncelik, gelecek nesilleri donatmak olmalı

Ne doğal kaynaklarla, ne de ucuz iş gücü ile küresel rekabette başarılı olunamaz… Peki nasıl olunur?

Ne doğal kaynaklarla, ne de ucuz iş gücü ile küresel rekabette başarılı olunamaz… Peki nasıl olunur?

Öncelik, gelecek nesilleri donatmak olmalı…

Önce başarıyı tanımlamak lazım: Dünyanın en büyük on ekonomisinden birisi olmak yeterli değil hedeflediğimiz başarı için, aynı zamanda gelişmişlik endekslerinde de hak ettiğimiz yere gelmemiz gerek. Bu tanımı sınırlamak istemiyorum aslında herkes kendine göre bir endeks seçebilir ama biz yine de birkaç referans gösterelim istersiniz: Mesela 69. sırada olduğumuz Birleşmiş Milletler Kalkınmışlık Endeksi (UNDP HDI), ya da 45. sırada olduğumuz Dünya Ekonomik Forumu Küresel Rekabetçilik endeksi (WEP GCI) ya da 120. sırada olduğumuz Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği endeksi (UNDP GII)…

Peki nasıl olacak da biz bütün bu endekslerde arzu ettiğimiz yere gelebileceğiz?

Cevap aslında aşikar: modern dünyanın ve günümüz rekabetçi ekonomisinin ihtiyaçlarına uygun kalifiye insan kaynağımız olmadan yukarıda belirttiğimiz başarı hedefine ulaşmamız mümkün değil… Tabi asıl soru böyle bir insan kaynağını nasıl bir eğitim yöntemi ve sistemi ile hayata geçirebileceğimiz.

Finlandiya eski cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari birkaç sene önce konuğumuz olmuştu. Anlattığına göre 1800’lerde büyük bir mücadele verip asırlar süren İsveç Krallığı boyundurluğundan kurtulmuş Finlandiya, ama kısa bir süre içinde bu sefer Rus İmparatorluğu tarafından işgal edilmiş. İşte o zaman Finlandiya’nın önde gelenleri böyle bir coğrafyada bu çok güçlü komşulara karşı bir bağımsızlık savaşını ancak kendi vatandaşlarını eğiterek, birey olarak en gelişmiş medeniyet seviyesinde donatarak belki ancak günün birinde savaş meydanlarında değil ama entellektüel seviyede kazanabileceklerini anlamışlar. Daha o zamanlarda bütün ülkede bir eğitim seferberliği başlatmışlar. Tabii ki ilk adım okur yazarlık. Bugün yaşam kalitesini ifade eden her türlü sıralamada Finlandiya’nın en gelişmiş ülkeler arasında yer almasını temelleri işte o zamanlar atılmış.

Yani günümüzde bizim de ülke olarak “orta gelir” tuzağından çıkmamızın çözümü “eğitimsiz gençlik” tehdidini aşmamıza bağlı. Eğitimin yoksullukla mücadelede en önemli araç olduğu da bilinen bir gerçek. Ülkemizde şöyle bir gerçek var: üniversite mezunu kız öğrencilerin iş hayatına katılım oranı OECD ortalamalarının üzerinde, ancak okumamış, yada sadece ilkokulu bitirebilmiş kızlarımızda bu oran yüzde onlarda… Aslında bu konunun öneminin farkına vararak bütçe gelirlerinin yüzde yirmi sekiz gibi rekor bir oranda eğitime ayırmış bir ülkeyiz. Yani aslında niceliksel olarak büyük bir çaba harcadığımız, onlarca yıllık açığımızı kapatmak için büyük bir kararlılık içinde bu konunun üzerine gittiğimiz aşikar. Ama peki eğitimde geldiğimiz yer neresi? Maalesef hiç iç açıcı değil. Peki nerede takılıyoruz, neyi farklı yapmalıyız?

Eğitimin amacı ile başlamak gerek sanırım. 1800’lerin başında aydınlanma çağı yaşayan ülkelerin gerçekleri ile günümüzün ihtiyaçları ve öncelikleri oldukça farklı. Sanayi devrimi ile şekillenmiş ve günümüzde geçerliliğini büyük ölçüde yitirmiş bir eğitim sistematiğinde takılı kaldığımız doğru. Zaten bir tek bizde değil bütün gelişmiş toplumlarda eğitim nasıl olmalı sorusun temelinde yatan ilk konu bu: ne için, hangi amaçla eğitim?

Eğitim sistemi bir yanda rekabetçi kalkınmayı desteklemek için işsizlik sorununa çözüm olacak şekilde tasarlanmalı. Bir yandan da sistemden geçecek bireylerin kendi tutkularını, yeteneklerini ve güçlü yanlarını keşfedip hayatlarından tatmin ve mutlu bir yaşama hazırlanmalarını sağlayacak bir imkan sunmalı…

İşsizlik çok kronik ve derin bir sorun. Birçok ideolojik ve jeopolitik sorun ile özellikle de yoksullukla mücadelede en önemli faktörlerden birisi. Arap baharını başlatan Tunus’lu genç Muhammed Bouazizi ideolojik bir devrime yol açmak için değil, elinden alınan ekmek teknesi gidince umutsuzluk içinde bir çaba ile ateşe vermişti kendisini… Ancak mevcut eğitim sistemi hala istihdam arttıracak şekilde arzu edilen sonucu veremiyor. Peki çözümü nerede aramalıyız?

Sorunun iki cevabı var, biri biraz kişilik gelişimi diğeri de eğitimin içeriği ile ilgili.

İlk boyut karakter gelişimi: girişimciliği teşvik ederek insanlığın bu büyük ve kronik işsizlik sorununa çözüm ararken hangi karakter özelliklerine sahip kişilerin girişimci olarak başarılı olacağını anlamamız gerekiyor. Bunun bilinci ile yapılmış kapsamlı çalışmalar mevcut. Mesela Gallup  başkanı Jim Clifton liderliğinde yapılan bir çalışma sonunda şu karakter özellikleri olan kişilerin girişimci olarak başarılı oldukları ortaya çıkmış: Sonuç odaklılık, (öz)güven, yaratıcı düşünce tarzı, kararlılık, bağımsızlık, bilgi ve veri tabanlı düşünce sistematiği, ilişki kurma ve geliştirme yetkinliği, risk alabilmek, delege etmek ve takdir ile taltif edip destek verebilmek… Bu özellikleri güçlü olan kişilerin başarılı girişimciler olacağı artık kabul edilmiş bir gerçek olduğuna göre demek ki eğitim sistemimizi bu alanlarda öğrencileri geliştirecek şekilde tasarlamamız gerekiyor.

İkinci boyut ise içerik. Burada giderek daha da öne çıkan başlık STEM: Fen, teknoloji, mühendislik ve matematik. Özellikle ABD kaynaklı bir STEM seferberliği rüzgarı esiyor dünyada. İklim değişikliği, yoksulluk, yaşlanan nüfus, kaynak yetersizliği gibi karşı karşıya olduğumuz birçok güçlüğün insanlık ancak STEM odaklı çözümlerle üstesinden gelebilecek. Bu alanda daha ana okulu aşamasından kritik düşünce yeteneği olan, iş birliğine açık, çok yönlü ve veri tabanlı yaratıcı düşünce yetisi gelişmiş, sorgulayıcı ve çözüm odaklı beyinlerin gelişmesi için birçok yeni program devreye girmiş durumda. Bizde ise durum çok dehşet verici: üniversite girişinde en yüksek puanı almış bin öğrenci arasında mühendislik alanları dahil STEM konulu bölümleri tercih edenlerin oranı son beş yılda geleneksel yüzde seksen seviyesinden yüzde otuzun altına inmiş durumda. Fen ve matematik eğitiminin kalitesinde WEF sıralamısında son on yılda 53cülükten 98. sıraya düşmüş durumdayız. Alarm zilleri bangır bangır çalıyor ve bu konuda ulusal bir seferberlik çağrısı yapan TUSIAD ve birkaç başka STK ve üniversitemiz dışında ümit veren çok da kapsamlı bir gayret dikkatimizi çekmiyor.

Öte yandan sadece akademik başarı da çözüm değil. Dünyanın en başarılı okullarında okuyup mezun olan büyük bir çoğunluğun hayatlarından hiç de tatmin olmadıkları, başarının mutsuzluk ve tatminsizlik pahasına elde edildiği ve daha da kötüsü okuldaki başarının hayatta başarıyı getirmediği da hep dile getirilir. İşte bu konuda da dünya genelinde çok önemli değişikler oluyor.Eğitim alanında, global kapsamda umut verici bir hareket başladı. Eğitim hayatının sadece akademik başarıyı değil, aynı zamanda çocukların hayat becerileri kazandığı, daha anlamlı ve mutlu bir hayat için potansiyellerini keşfetmelerini ve gerçekleştirmelerini teşvik eden bir yaklaşıma sahip olması gerektiğine inanan Pozitif Eğitim Hareketi, Uluslararası Pozitif Eğitim Ağı (International Positive Education Network www.ipositive-education.net) eğitimin hem akademik içerik hem de esenlik odaklı karakter gelişimini destekler şekilde eşit iki amaca sahip olduğuna inanıyor. Ülkemizde de Yönderlik ve Koçluk Derneği (EMCC Türkiye) eğitim sistemimizde bu konuda yapılması gerekenleri ele alıyor.

Arkamızda çok büyük sorunlara gebe bir dünya bırakırken bizden sonra gelecek nesilleri hiç değilse o zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olacak yetkinlik ve becerilerle donatmamız sanırım torunlarımıza emanet yaşadığımız dünyada üzerimize düşen en büyük sorumluluk olsa gerek…